28 Ekim 2015 Çarşamba

Sende bu evlat acısı, bende de bu kuyruk acısı varken biz artık dost olamayız!




Kuyruk Acısı

Zamanın birinde, bir oduncu ormanda odun keserken çalı arasında bir yılana rastlamış.
Elindeki baltayı kaldırıp yılanın başını vurmak üzereyken bir an gözgöze gelmiş. Yaradana olan aşkı (yılan bile olsa) yaratılana yansımış ve yılana vurmaya kıyamamış.

Yılanda duygulanmış ve dile gelmiş; ''Ey insanoglu, sen bana kıyamadın, bende sana iyilik edecegim'' demiş.
Bir kör kuyuya dalmış ve kaybolmuş.
Biraz sonra agzında bir altın lira ile dönmüş ve ''Bundan böyle ömür boyu sana hergün bir altın lira verecegim!'' demiş.

Oduncu altını bozdurmuş ve evinde o gün şenlik olmuş.
Ailesi dahil hiç kimseye olanı biteni anlatmamış. Herkes sadece oduncunun çok çalıştıgı için durumunun düzeldigini zannetmiş.

Oduncu yıllar boyu hergün o kör kuyunun başına gitmiş, yılan ile buluşmuş ve altınını almış.
Birgün oduncu agır hastalanmış.
Kuyunun başına gidemez olmuş.
Birkaç gün geçince bolluga alışmış evinde darlık başlamış.

Oduncu oglunu yanına çagırmış ve yılanın sırrını anlatmış. ''Kör kuyunun başına git ve oglum oldugunu söyle; yılan sana altın verecek!'' demiş. Oglu inanmamış ama gitmiş.
Yılan önce saklanmış, sonra ortaya çıkmış.
Onun oduncunun oglu olduguna iyice kanaat getirince de kuyuya inip bir altın getirmiş. Oglan önce inanmadıgı hikayenin gerçek oldugunu görünce hırsa kapılmış, ''Kimbilir daha ne kadar altın var kuyunun içinde!'' diye düşünmüş.
Hırsla yılanı öldürmek için bir hamle yapmış, ıskalamış ama yılanın kuyrugunu koparmış.

Yılan da can havliyle dönüp oglanı sokmuş ve öldürmüş.
Akşam yaklaşıp da oglu gelmeyince oduncu iyice endişelenmiş. Hasta yatagından sürünerek bile olsa kalkmış.
Kuyunun başına gitmiş ki oglu cansız yatıyor.
Yılanda o anda görünmüş; kuyrugu yok ve kanlar içinde. Oduncu durumu anlamış ve çok üzülmüş.
Canının parçası oglu yerde cansız, yıllardır velinimeti olan yılanda yaralı...
''Hatalı olan oglum olmalı!'' demiş ve yılandan özür dilemiş. ''Tekrar dost olalım!'' demiş. Yılan ise acı acı gülümsemiş: ''Çok isterdim ama sende bu evlat acısı, bende de bu kuyruk acısı varken biz artık dost olamayız!'' demiş.

22 Ekim 2015 Perşembe

Aliye izzetBegovçiç in mükemmel sözleri




Bosna Savaşı esnasında, Osmanlı yadigârı ‪‎Mostar‬ Köprüsü’nün bulunduğu Mostar şehrinde ‪‎Hırvat‬ komutanla görüşen Aliya ‪‎İzzetbegoviç‬’e, komutan, tehdit havasında dağın tepesine dikilen devasa büyüklükteki haç’ı göstererek “Bak, biz haçı nasıl diktik. Şimdi sizin hilâlden daha yukarıda bir haçımız var. Bunu kaldırmaya gücünüz yeter mi?” diye manalı bir soru sorar. Aliya İzzetbegoviç de, bu söz karşısında meseleyi gülümseyerek geçiştirir, “Hele bir gün geceye dönsün” der.

Akşam karanlığı basınca da onu dışarıya davet edip şahadet parmağını göğe kaldırarak tüyleri diken diken eden şu sözleri söyler: “Sayın komutan, şimdi sen de bir semaya bakıver! Şu hilâli ve yıldızı görüyor musunuz? Senin onları yok etmeye gücün yeter mi? Ne kadar yükseklere haç dikseniz de onu geçemezsiniz ve asla onu oradan da indiremezsiniz. Onlar semada olduğu müddetçe biz de inşallah varlığımızı devam ettireceğiz!..”

( alıntıdır)

20 Ekim 2015 Salı

EVLENMEK İSTEYEN FAKİR GENÇ




Fakir delikanlı Kabe'nin etrafında hem dolaşıp
tavaf ediyor, hem de durmadan şöyle dua
ediyormuş:
— Ey bu Kabe'nin sahibi, benim evlenemeyecek
kadar fakir biri olduğumu biliyorsun. Ne olur,
tavaf ettiğim şu Beyt-i Şerif hürmetine beni
fakirlikten kurtar, ev-bark sahibi olacak kadar
bir imkâna sahip kil! Hac mevsimi boyunca bu
duayı tekrarlayan fakir genç, bir akşam üzeri
yine duasını yapmış, çıkarken ayaklarının
ucunda altın işlemeli bir kese görmüş.
Eğilip alarak içini açıp bakmış ki, saf altınla
dolu koca bir kese. Titremeye başlamış. Kendi
kendine söyleniyormuş:
— İşte yaptığım duam kabul oldu. Evlenip, ev-
bark sahibi olacak kadar servet elime geçti.
Ama hemen arkasından kalbinden sesler işitir
gibi olmuş:
— Hayır, bu para senin değildir. Bulana helâl
değildir. Sahibine mutlaka vermen gerektir..
Derken yaşlı bir adamın feryadı duyulmuş:
— İçi altın dolu kesemi kaybettim, bulan yok
mu? Hemen yaşlı adamın yanına koşmuş:
— Baba, demiş, işte kesen, buyur, al, boşuna
telâşlanma! İhtiyar, keseye bakmış, içindeki
altınları bir bir saymış, eksiksiz, tam olarak
kendisine verildiğini anlamış. Parayı iade eden
gence dönerek: — Bunu bana iade ettiğin için
sana yüz dinar versem alır mısın? diye
sormuş.
— Hayır, istemem.
— Peki elli dinar olsun. Onu da mı almazsın?
— Hayır, onu da istemem.
— Peki, ne istersin ya?
— Ben benim gibi kullardan bir şey istemem.
Ben Allah'dan istedim. Allah verirse O'ndan
alırım. Kullardan hakkım olmayan şeyi
istemem. Yaşlı adam bu gencin tok
gözlülüğüne, haramdan uzak kalışına hayran
olmuş. Oradan ayrılarak uzaklaşır gibi yapmış,
peşinden genci takibe başlamış.
Delikanlının kaldığı evi, gerçek durumunu
gizlice tahkik etmiş. Bir gün gencin evine yaşlı
bir hanım gelmiş:
— Oğlum, sen böyle yapayalnız ne yapıyorsun
bu evde? demiş. O da durumu anlatmış.
Kimsesiz, öksüz bir genç olduğunu söylemiş.
Yaşlı hanım kendisini dikkatle dinledikten
sonra söyle bir teklifte bulunmuş:
— Benim şimdiye kadar yabancı bir erkeğe
asla görünmemiş bir tane kızım var, onu sana
vermek istiyorum. Senin gibi dindar bir gence
bizim ihtiyacımız var.
— Ama teyze, ben fakir bir gencim, ne param,
ne barınacak doğru dürüst evim var, deyince
de yaşlı hanım şöyle karşılık vermiş:
— Evladım, senin evin de var, paran da. Gel
bakayım benimle.. Fakir genç merak ve
heyecanla yaşlı hanımın peşine düşmüş,
birlikte bir müddet yürüdükten sonra, saray gi­
bi bir evin kapısına gelmişler. Bir de ne
görsün,
Kâbenin yanında parasını bulup da verdiği
yaşlı zat kapıda duruyormuş. Gencin
şaşırdığını gören yaşlı zat şöyle konuş muş:
— Evlâdım, hiç şaşırma. Ben Kabe'nin
etrafında dolaşıp tavaf ederken Rabbime
sığınıyor,
"Ey Yüce Rabbim, benim bu biricik kızımı
senin emirlerine çok sadık, din dar bir gence
nasip eyle, haram-zâdelere düşürme" diye
yalvarıyordum. Bu duamın senin hakkında
kabul olduğunu tahmin ediyorum. Nitekim
istediğim gencin sen olduğunu gösteren bir
olay da o sırada cereyan etti.
Dikkat et. Şu benim beğeneceğini sandığım
tertemiz yürekli kızım, şu da ikinize
bağışladığım evim. Teklifimizi kabul edersen
bizi sevindirmiş olursun, belki kaderin hükmü­
nü de böylece yerine getirmiş oluruz. Fakir
genç, kendisi gibi o zatın da dua ettiğini anla­
yınca, bunda hikmet var deyip teklifi kabul
etmiş. Böylece yokluğu kapıdan attığı gibi,
huzurlu ve mes'ud bir yuvanın da sahibi
olmuş.
Onların bu hâli de bir ibret dersi olarak
kitaplara yazılmış, bizlere kadar nakledilmiş.
Allah'ın, doğruların yardımcısı olduğu böylece
nazara verilmiş.
Kaynak:Ahmed Şahin, Dini Hikâyeler, Cihan
Yayınları, İstanbul 2006, s. 125

Nar kabuğunun faydaları




Prof. Dr. Uslu, evde sıkılan narın kabuklarının asla atılmaması gerektiğini de belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
”Gölgede veya 40-50 dereceyi geçmeyecek ortamlarda kurutarak, ufaladığımız nar kabuklarını serin bir yerde saklayalım.
Daha sonra 100 gram kaynamış suya, 2 gram nar kabuğu atarak, yaklaşık 10 dakika kaynatıp suyunu hemen her gün çay olarak tüketelim. Böylece başta kanser, kalp ve şeker hastalıkları olmak üzere pek çok hastalıktan kendimizi korumuş olacağız.
Hatta çay içmekten üşenirsek, kurutulmuş ve parçalanmış nar kabuklarını, kahve çekme makinelerinde toz haline getirip, bir çay ya da kahve kaşığı tozu salata, peynir gibi gıdalarla direk olarak ta tüketebiliriz.
Özellikle şeker hastaları beta hücrelerini artıracak bu tozu tüketmeye özel çaba göstermelidir. Genelde tüm meyvelerde olduğu gibi narın da en değerli yeri kabuğudur. Bir ilaç gibi içtiğimiz nar suyundan arta kalan kabukları da asla atmayalım ve başta kanser, şeker ve kalp olmak üzere hemen hemen tüm hastalıklardan korunalım.”

19 Ekim 2015 Pazartesi

Kulak ağrısına bitkisel çözüm





  • KULAK AĞRISINA bitkisel çözüm soğan suyu:

Şiddetli kulak ağrısı çekenlere soğan suyu öneriliyor...
Ağrıyan kulağın içine 1 damla (fazla değil) çiğ soğan suyu damlatın. Ya da kulak temizleme çubuğunun ucundaki pamuğa soğan suyu damlatarak kulağınızın içine sürün. 2 dakika içinde kulak ağrısı geçecektir.

El yapımı Maket Gemi, maket gulet yapımı


Proje ödevi olarak yapabilirisiniz.

7 Ekim 2015 Çarşamba

Aziz Sancar kimdir? Nobel Barış Ödülü'nü aldı



Aziz Sancar, Mardin’in Savur ilçesinde, okuma yazma bilmeyen ancak eğitime önem veren sekiz çocuklu bir anne – babanın çocuğu olarak doğdu. İstanbul Tıp Fakültesi’ni bitirdi. Yurtdışında yaptığı çalışmalarla Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi’ne kabul edilen üç Türk’ten biri oldu.

ABD'deki Kuzey Carolina Üniversitesi Biyokimya ve Biyofizik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aziz Sancar, kanser tedavisinde 'ritmik saat' buluşuna imza atarak dünyaca çapında üne kavuşmuştu.

Sancar, 'DNA tamiri' ve 'hücre döngüsü kontrol noktası' gibi konularda yaptığı çalışmalarla da adını duyurmuştu.

4 Ekim 2015 Pazar

Su kanalında Su Kayağı



Seydikemer'in Eşen mahallesinde sulama kanalında vatandaşlar hem serinliyor hem de su kayağı yapıyorlar.ilginç bir icat olmuş. Vatandaşlar yine imkansızlıkları eğlenceye çeviriyor. Görüntü herşeyi anlatıyor.

OSMANLI zamanında EVLİLİK TEKLİFİ ve KÖTÜ AKIBET




OSMANLICA EVLİLİK TEKLİFİ ve KÖTÜ AKIBET
Osmanlı zamanında bir beyefendi bir hanımefendinin karşısına geçer der
ki;
''-Ey ...dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem
suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsıldım... Niyetim zat-ı aliyyenizi
taciz etmek değildir...Bilakis efkar-i umumiyede ufak bir aile bacası
tüttürmektir.. Sözlerim sizi temin ve tatmin edecekse şayet,zevc-i
izdivacınıza talibim!..''
Hanımefendi de cevaben der ki;
''-O mahrem suratınıza bir sille-i osmaniye nakşedersem sekte-i kalpten terk-i hayat edersiniz...''