28 Mart 2016 Pazartesi

Haram yiyen bir orduyla zafer kazanılmaz..!


Yavuz Sultan Selim Han ve ordusu sefere çıkmış.
Uzunca bir müddet yol aldıktan sonra, etrafı elma ağaçlarıyla çevrili bir yerde dinlenmeye çekilmiş ordu, bir müddet dinlendikten sonra da tekrar yola koyulmuş.
Biraz yol aldıktan sonra, Yavuz Sultan Selim Han vezirini yanına çağırmış:
- Canım elma istedi. Askerlere bir sor bakalım elma varsa versinler, demiş.
Vezir dışarı çıkmış, çadır çadır gezmeye başlamış. Ama kimsede elma yokmuş. Vezir, Yavuz’un huzuruna eli boş dönmüş. Utana sıkıla:
- Efendim, bir tane bile elma bulamadım, demiş.
Bu cevap Yavuz’u sevindirmiş. Gülümseyerek:
- Eğer bir elma bile çıksaydı bu seferden vazgeçerdim. Haram yiyen bir orduyla zafer kazanılmaz..!

11 Mart 2016 Cuma

İNSAN HAKLARI HAFTASI 10 Aralık

        İnsanlar arasında ırk, din, renk, yaş, cinsiyet ayırımı yapmadan sevgi, saygı, dostluk duygularını geliştirmek, insanın insan olmak haysiyeti ile sahip olması gereken hakların hepsine “ İnsan Hakları” denir. İnsan hakları, kişiyi kendi özüyle yaşatacak kurallardır. İnsanın insana hükmetmesi, onu ezmesi insan onuruna yakışmayan ve kabul edilemeyecek bir davranıştır. Bu tür ayırımların yapıldığı toplumlarda kavga, çatışma, isyan eksik olmamıştır. İnsanlar arasında hak, eşitlik, adalet, özgürlük düşüncesi yaygınlaştıkça bu konuyla ilgili mücadeleler de artmıştır. İnsanlara insan oldukları için sahip olmaları gereken bir takım hakların bulunduğu fikri ilk kez İngiltere’den ortaya atıldı.19. Yüzyılda Amerika ve diğer bir çok ülkelere yayılan bu fikir akımından sonra 1789 Fransız İhtilali Avrupa’da insan haklarının kabul edilmesini ve uygulanmasını sağlamıştır. Amerikan Cumhurbaşkanı Roosvelt ile İngiliz Başkanı Churcill tarafından imzalanıp duyurulan Atlantik Beyannamesinde insan hakları genişletildi. Bu beyannamede insanlara millet, inanç, ırk ayırımı gözetmeksizin herkes için eşit haklar konmuş ve yasaların korumasına verilmiştir. 24 Ekim 1945’te kurulan Birleşmiş Milletler Örgütü’nün öncelikle amacı dünyada barışı ve güvenliği sağlamaktı. 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Örgütü “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”ni kabul ve ilan etti. İnsan Hakları Beyannamesi 30 maddeden oluşmuştur. Bu beyanname insana değer veren, özgürlük, eşitlik tanıyan duyurudur.

Bu maddeler şunlardır:



  1. Bütün insanlar hür ve eşit doğarlar.
  2. Herkes ırk, renk, cins, din, siyasal ya da başka herhangi bir ayrılık gözetmeksizin, bildiride yazılı bütün haklardan ve özgürlüklerden yararlanma hakkına sahiptir.
  3. Yaşamak, özgürlük ve can güvenliği herkesin hakkıdır.
  4. Hiç kimseye işkence, zulüm, onur kırıcı ceza ya da işlem uygulanamaz.
  5. Yasalar önünde herkes eşittir.
  6. Hiç kimse yasalara aykırı olarak tutuklanamaz, alıkonulamaz, sürülemez.
  7. Herkes davasının bağımsız bir mahkemede görülmesi hakkına sahiptir.
  8. Herkesin özel hayatı, ailesi, konutu ve haberleşmesi yasayla korunmalıdır.
  9. Evlilik çağına gelen her erkek ve kadın, hiçbir ırk, renk, din şartına bağlı olmaksızın evlenme ve aile kurma hakkına sahiptir; aile, toplumun temel öğesidir. Toplum ve devlet tarafından korunma hakkına sahiptir.
  10. Herkes mal ve mülk edinme hakkına sahiptir.
  11. Herkesin düşünce, vicdan ve inanç özgürlüğü vardır.
  12. Herkesin çalışma, işini özgürce seçme ve işsizlikten kurtulma hakkı vardır.
  13. Herkesin eğitim hakkı vardır, ilk eğitim parasızdır.
  14. Kölelik ve kulluk yasaktır.
  15. Herkes nerede olursa olsun yasalar çerçevesinde korunur.
  16. Bütün insanlar Anayasaya uygun olarak yargı organına başvurma hakkına sahiptir.
  17. Bir suç işlemekten sanık olan herkese, savunması için gerekli bütün haklar sağlanmaktadır.
  18. Herkes dilediği devletin ülkesinde gezebilir, dilediği an terk edebilir veya ülkesine geri dönebilir.
  19. Herkes işkence karşısında yabancı bir ülkeye kaçabilir. Kaçtığı ülkede kendisine “Sığınmış İnsan” muamelesi yapılmalıdır.
  20. Her insan bir vatandaşlığa sahiptir.
  21. Her insanın düşünce, inanç ve din özgürlüğü vardır.
  22. Hiç kimse düşünce ve sözlerinden dolayı sorumlu tutulamaz.
  23. Herkes toplanma ve dernek kurma hakkına sahiptir. Hiç kimse bir derneğe girmek için zorlanamaz.
  24. Herkes doğrudan doğruya veya özgürce seçtiği temsilcilerle ülke yönetimine katılır.
  25. Kişinin sosyal güvenliğe kavuşturulması, uluslar arası işbirliği ya da devletin kaynaklarına uygun olarak gerçekleştirilir.
  26. Herkes dinleme, eğlenme, çalıştıktan sonra ücretli tatil yapma hakkına sahiptir.
  27. Herkes güzel sanatların her dalında çalışmak ve bu çalışmalara katılmak hakkına sahiptir.
  28. Bütün insanlar bu bildiride yazılı hak ve özgürlüklerin uygulanmasını sağlayacak bir sosyal düzeni hak etmiştir.
  29. Herkes bu bildirideki maddelere uyulmasının gerekli olduğunu kabul eder.
  30. Bu bildirinin hiç bir maddesinin, devlet, toplum ya da kişiler tarafından yok edilmesi için çalışma yapılamaz.
Sevgili Arkadaşlar! Okuduğum İnsan Hakları Evrensel Bildirisi her şeyi söyledi, başka bir şey söylemeye gerek var mı bilmiyorum ?
Hepinize, insan haklarına saygılı uzun bir ömür diliyorum.
 

28-ŞUBAT SİVİL SAVUNMA GÜNÜ



Sivil savunma düşman taarruzlarına, tabi afetlere ve büyük yangınlara karşı, halkın can ve mal kaybını en az seviyeye indirilmesi, hayati önem taşıyan her türlü resmi ve özel tesislerin korunması ve faaliyetlerinin devam ettirilmesi, acil tamir ve bakım savunma gayretlerinin sivil halk tarafından desteklenmesi ve cephe gerisi maneviyatının korunması amacıyla  alınacak her türlü silahsız koruyucu ve kurtarıcı tedbir ve faaliyetlere ”SİVİL SAVUNMA” denir.
               Dünya barışının devamı için, gösterilen bütün gayretlere ve insanlığın bugüne kadar geçirdiği acı deneyimlere rağmen yeryüzünde sonsuz bir barışın korunması yolunda kazandığı ilerlemelere paralel olarak yeni silahlar üretilmiştir.    
               Milli güvenlik için hazırlıklı olmanın gereğini inkâr etmemek gerekir. Sivil savunma hazırlıkları, dolaylı olarak savaşı önleyen faktörlerden biridir.
               Bu alanda yapılan eğitimlerin bir âmâcıda, barış zamanında görülen büyük yangın, sel ve depremler gibi sosyal ekonomik, hayatımızda, zaman zaman derin yaralar açan felaketlere karşı gereken hazırlıkları yapmak ve tedbirleri almaktır.
            Savaşta; yangın, deprem, sel ve benzeri doğal afetlerde kendinizi ve ailenizi nasıl koruyacağınızı size sivil savunma öğretir

               Sivil Savunmanın temel görevi düşman taarruzlarına, tabii afetlere ve büyük yangınlara karşı, halkın can ve mal kaybının asgari hadde indirilmesidir. Hayati öneme haiz her türlü kamu, özel teşebbüslerin korunması, faaliyetlerinin devam ettirebilmesi için acil onarım ve ıslahı, savunma gayretlerinin sivil halk tarafından azami şekilde desteklenmesi ve cephe gerisi maneviyatın muhafazası için her türlü silahsız, koruyucu ve kurtarıcı tedbirlerin alınması ve faaliyetlerin yapılmasını sağlamaktır.

               Birinci ve İkinci Dünya savaşlarında cephede olduğu kadar cephe gerisindeki sivil halkın zayiatının fazla olduğu gözlemlenmiştir. Gelişen teknoloji ve dünyanın jeolojik yapısına bakılarak savaşlar ve doğal afetler karşısında halkın can ve mal emniyetinin sağlanması konusunda tedbir almaya gidilmiş ve bu kavrama Sivil Savunma adı verilmiştir.

               Sivil Savunmanın tarihçesi şöyledir.

               Yurdumuzda sivil halkın korunmasına ilişkin önlemlerin başlangıç tarihi 1928 olup, bu yılda "Cephe Gerisinin Havaya Karşı Müdafaa, Muhafazası" adı altında bir “Talimname” çıkarılmıştır. Bundan sonra çeşitli idari düzenlemelerle yürütülen hizmetler 1938 yılından itibaren 3502 sayılı “PASİF KORUNMA KANUNU” ile yerine getirilmeye çalışılmıştır.

               II. Dünya Savaşı sırasında kullanılan uçakların ve silah menzillerinin cephe gerisine kadar uzanması nedeniyle bu savaşta sivillerin gördüğü zayiat ve ekonomik tesislerin uğradığı hasarlar dikkate alınarak, Türkiye'nin 1952 yılında NATO üyeliğine kabulünden sonra, 1959 yılında bugünkü Sivil Savunma teşkilat ve faaliyetlerini düzenleyen ''Sivil Savunma Kanunu'' yürürlüğe konulmuştur.

Tutum Yatırım ve Türk Malları Haftası 12 - 18 Aralık



İnsanların parasını, malını eşyalarını, zamanını ve sağlığını gerektirdiği gibi korumak ve kullanmasına tutumlu olmak denir. Tutumluluk hiçbir zaman cimrilik demek değildir.

Tutumlu insan eşyasını, malını düzenli ve temiz kullanır. Zamanını boşuna harcamaz. Kendisine ve çevresine yararlı işlerle geçirir gününü. Böylece kötü alışkanlıklardan da kurtulur. Mutlu ve güvenli olur.

Yalnızca kendimize ait olanı değil, elektriği, suyu, yiyecekleri, okulda kullanılan eşyaları, bize ait olmayan eşyaları kendimizinmiş gibi özenle korumalıyız. Topluma ve arkadaşlarımıza ait olan eşyalara zarar vermemeliyiz.

12 Aralığı kapsayan hafta "Tutum Yatırım ve Türk Malları Haftası" olarak kutlanmaktadır. Cumhuriyet döneminde temelleri atılan kendi kendine yeter bir toplum olmadaki ilk adım bugün de devam etmektedir.

Tutum ve yatırım alışkanlığı küçük yaşlarda kazanılır. Ders araçlarını, giysilerini, harçlığını tutumlu kullanan çocuk bu güzel alışkanlığı büyüyünce de devam ettirir. Küçükken boşa akan su musluğu, gereksiz yanan lambayı kapatan çocuk bu güzel alışkanlığı büyüyünce de devam ettirir. Okul çağlarında zamanı iyi değerlendirme alışkanlığı kazanan insan bu huyundan vazgeçmez. O nedenle çocukları küçük yaşlarda tutumlu olmaya özendirmeliyiz.

Tasarruf yapmak, milli kaynakların işletilmesi, yerli fabrikalar kurulması, paranın dış ülkelere gitmesini önlemek, temel tüketim maddelerini öz kaynaklardan karşılamak, ekonomimizi geliştirmek bu haftanın belli başlı amaçları içindedir.

Okullarımızda 12 - 18 Aralık tarihleri arasında kutlanan bu haftada tutum, yatırım ve Türk malları hakkında bilgi verilir. Şiirler okunur, konuşmalar yapılır, skeçler ve oyunlar oynanır. Yerli mallarımız tanıtılmaya çalışılır.

“Allah, bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.”




Milletlerin hayatında geleceklerine yön veren önemli olaylar ve önemli şahsiyetler vardır. Genç nesillerin iyi yetişmesi,geleceğe güvenle bakabilmeleri, ve milli şuuru ayakta tutabilmek için bunları hatırlamak gerekir.
Ulusal birliğimizi güçlendiren, ulusal duygularımızı coşturan İstiklal Marşı’mız, büyük yurt sevgimizi, paylaştığımız ortak değerlerimizi, ortak ülkümüzü anlatan dizeleriyle Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının en önemli simgelerindendir.
Büyük şair Mehmet Akif Ersoy tarafından yazılan İstiklal Marşı, dünyadaki en haklı, en kutsal savaşlardan birini, sömürgeciliğe karşı verilmiş ilk kurtuluş savaşını, ulusal haykırışı, direnişi, heyecanı anlatan eşsiz bir yapıttır. Mehmet Akif, güçlü anlatımıyla seçkin bir eser oluşturmuş, özlü dizeleriyle ulusumuzun, ülkesine yönelen tehditlere kararlılıkla direneceğini; bağımsızlığını koşullar ne olursa olsun koruyacağını dünyaya duyurmuştur. Olanaksızlıklar içindeki halkımıza o zor koşullarda umut, güven ve inanç aşılamıştır.  İstiklal Marşı’ndaki yüce duyguların ve eşsiz anlatımın dayandığı temelleri, Akif’in de içinde olduğu, Milli Mücadele’nin olağanüstü koşullarında ve hiç kuşkusuz büyük şairin taşıdığı yüksek ruhta, vatanperverlikte, ulus ve insanlık onuruna düşkünlüğünde, ayrıca sanat gücünde aramalıdır.
Mehmet Akif;  edebiyatçı, şair, eğitimci, gazeteci, veteriner-hekim olma özellikleri ile çok yönlü kişiliğine bir de milletvekilliğini eklemiş, böylece toplumsal verimliliğini ve topluma katkılarını üst düzeye çıkarmış, etkileri kendi çağını aşarak günümüze ulaşmış bir aydındır. Merhum Akif’i hakkıyla anmak ona minnet borcunu ödemeyi gerektirir. Bu borcu ise ancak onu okuyarak, anlayarak onu hissederek ödeyebiliriz.
Onun özellikle üzerinde durduğu kesim gençliktir.
Mehmet Akif’in ideal genci Asım’ı tanımak, Asım’ın üzerinden Türk gençlerine seslenişlerini duymak, bugüne ve yarına örnek gençler kazanmada bize yol gösterecektir. Bir ölçüde Akif, bizi özeleştiriye yönlendirir ve görevimizi başarma derecemizi sorgulatır. Akif şöyle der:

“Asım’ın nesli… diyordum ya…nesilmiş gerçek
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

 İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif’in, en büyük özelliği, ortaya koyduğu fikirleriyle, yaşadıklarının birebir örtüşmesi, özü neyse sözünün de o olmasıdır. 
 İşte bu özelliğinden dolayıdır ki Akif, kendi milletine bir yabancı gibi bakmamıştır. Milletinin sorunlarını, kendi sorunları olarak kabul etmiştir.
  Onun kaleme aldığı İstiklal Marşı da, milletiyle olan bu kutsal bağın en güzel dizeleridir. Bu nedenle İstiklâl Marşı, bizim umut  pınarımızdır, milletimizin şanlı destanıdır. 
Bugün, Türk İnsanının, İstiklal Marşı’na daha sıkı sarılmasına, daha gür bir sesle okumasına ihtiyacı vardır.
Konuşmama son verirken Ulu Önder’imiz Mustafa Kemal Atatürk, aziz şehitlerimiz ve İstiklal Şairimiz merhum Mehmet Akif’i şükran ve minnetle yad ediyor ve  son sözü yine üstadın dizelerine bırakıyorum:
       “Allah, bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.”